Eskişehir’de yaşanan olay içimizi sızlattı. Acımasızlık ve belki de barbarlık. Küçücük çocukları apartmanın çatı katına kapatıp günlerce aç ve susuz bırakmışlar.
İnsanlar dışarıdaki aç kedi köpeklere parçalanırken bu acımasız yaratıklar; yani halaları “çocuğa eziyet”, amcaları ise “silahlı tehdit” suçundan tutuklanmışlar. Eskişehir’de yaşanan olay ne ile anlatılır? Nasıl anlatılır veya nasıl anlaşılır?
Bu çağda bu zaman ve bu ülkede bir çocuk açlık ve işkenceden öldü. Öldürüldü! Bu denizi, okyanusu geçmeye çalışan umut mültecilerinin o sularda boğulmasından daha da acı. Çünkü Nur Elif ne mülteciydi ne de yurtsuz. Açtı ve kimselerin onun açlığından, çektiği eziyetten, işkenceden haberi yoktu. Onu bu şartlara terk eden, işkence eden, onu ve kardeşlerini halden hale sokan vicdansızların bu zulmü nasıl izah edilir ki?
Bütün bu olup bitenlerden kimler haberdardı? Ya da haberdar mıydı insanlar? Yetkili, yetkisiz her kimse. Bir çocuk uzay çağında, teknolojinin sınır tanımadığı bu çağda; altı yaşında bir çocuk açlıktan öldü.
Peki, ne değişti? Ne oldu? Bir tavan arasının acılı öyküsü olarak gazete sayfalarında yer aldı ve unutulup gitti değil mi? Hepsi bu kadar. Bu kadar basit ve bu kadar sıradan.
Duymak ve doymak. Duyanlarız sadece duyanlar. Duyanlar anlıyor mu ki; doymayanların öyküsünü? Acısını ve o utanç öyküsünü... Dünya çok acayip bir yer oldu. Hayvanlarda merhamet artıyor. Ama insanoğlu ise her geçen gün merhamet ve vicdandan gittikçe uzaklaşıyor.
Bir kız çocuğu ve kardeşlerinin gördüğü işkence ve açlık Nur Elif 'i koparıp aldı bu hayattan. Kim bilir bilmediğimiz daha kaç öykü, kaç çocuk aç ve açıkta, kaç çocukta darp ve eziyetin izi var...