Karnenin yorumlanması, ödüllendirme, velilerin ve öğrencilerin yapması gerekenler hususunda bazı önerilerde bulunan Yıldırım, “2017 -2018 eğitim öğretim yılında, yarıyıl tatiline girmek üzereyiz. Sevgili öğrencilerimize ve sayın velilerimize bu konuda bildirmek istediğim bazı görüş ve önerilerimi paylaşmak isterim” dedi.
Karnedeki notların başarı için tek başına gösterge olmayacağını, çocuklarda yönlendirme yaparken, akademik zekânın sürekli ön plana çıkarıldığını ifade eden Yıldırım, “21. Yüzyılda akademik zekânın yanında, duygusal, sosyal ve yaratıcı zekânın da geliştirilmesi gerekiyor. Çocukların başkalarıyla kıyaslanması kişiliğinde ciddi tahribat yaratır”dedi.
Yıldırım, “Hayatta sadece akademik anlamda başarılı olmak çocukları mutlu etmiyor. Akademik zekâ ve duygusal zekâdaki birtakım yetiler ise okullarda ve ailelerde öğreniliyor. Buna yönelik çalışmaların da yapılması gerekiyor.
Çocukların başarı ve başarısızlıklarda başkalarıyla kıyaslanması yanlıştır. Karne, çocuklarımızın okuldaki başarıya yönelik performansını ölçen bir durumu gösteren bir belgedir; karne, kişiliğimizle ilgili bilgi veren bir belge değildir. Ebeveynler olarak çocuklarımızda güvensizlik, yetersizlik yaratmamamız, kıyaslama yapmamamız lazım. Ergenlik çağındaki en büyük problem, bir başkasıyla kıyaslanmaktır. Kıyaslanma duygusu öğrencilerde kendilerine güven duygusunun yetersizliğini ortaya çıkarır. Bizim için her çocuk, her birey biriciktir ve değerlidir. Veliler ve öğretmenler için de böyle olması gerekir. Karne ulaşılması gereken bir amaç değil, başarıya götüren bir araçtır. Karnesini alan çocukla bir başkasını kıyaslamamamız gerekiyor. Karnedeki notları ne olursa olsun, çocuklarımıza, onların ne kadar değerli ve önemli oldukları mesajını vermemiz gerekiyor.
Bir karnede istenmeyen notlar /puanlarla karşılaşıldığında çocuğu suçlamak, aşağılamak ve cezalandırmak pozitif bir durum değildir. Aksine, bu tür tepkiler göstermek bir çocuğun gelecekteki başarı durumlarını olumsuz etkiler, motivasyon düşüşüne yol açar. Sadece başarıya odaklı konuşmalar yapmak, çocuklarda kaygıyı arttırmaktadır; bu durum, strese yol açmaktadır.
Karnenin içeriğine bakıp olumsuz düşüncelere kapılmamak, çocuğa ‘değersizlik’ hissi vermemek gerekir. Her çocuğun mutlaka öğrendiği ve bildiği konular vardır. Karne, ne çocuğun her şeyi bildiğinin ne de hiçbir şey bilmediğinin kanıtıdır. Bu bakış açısıyla ve genel bir perspektiften karneler değerlendirilebilir.
Eğer öğrenci yeterli başarıyı gösteremiyorsa, öğrencinin başarısızlığının nedenleri üzerinde durmalı ve ‘nasıl bir katkı sunulursa, çocuk başarılı olmaya doğru yol alır?’ sorusunu kendimize sormalı ve gerekli yönlendirmeleri yapmalıyız. Bu yönde sunulacak bir destek, çocuğumuza olumlu katkılar sağlar. Yeterli başarıyı gösteremiyorsa öğrenci, bu durumda elbette öğrencinin de eksiklikleri vardır, ancak onun öğrenmesini etkileyen olumlu /olumsuz durumlar iyice irdelenmeli ve ondan sonra çözüm yolları sunulmalıdır. Çocuğu suçlamak, ona kızmak, ‘senden zaten bir şey olmaz’ türünden sözler söylemek, onu aşağılamak, şiddet uygulamak vb. tutumlar sergilemek çocuğun psikolojisini olumsuz etkileyecektir. Böylesi tepkiler /yöntemler yerine çocuklarımızla daha yapıcı ve etkili diyaloglar kurmak, o anda ve çocuğun gelecekteki yaşantıları açısından daha olumlu sonuçlarla karşılaşmasını sağlayabilir.
Çocuklarınıza, kesinlikle ‘karne korkusu’ yaşatmayız! Tam tersine, onları cesaretlendirecek ve kendi sorumlulukları konusunda daha da bilinçli olmaları yönünde yaklaşımlar sergileyebiliriz. Her şeyden önce anneler ve babalar, iyi birer dinleyici olmalıdırlar. Çünkü, karşımızdaki insanı can kulağıyla ne kadar iyi dinlersek, onu o denli iyi anlamış oluruz ve ona o denli de destekte bulunabiliriz. Çocuklarımızı her zaman ve koşulsuz sevmeliyiz!
Öğrencilerimizin başarısı ödüllendirmek isteyen ebeveynler, bu konuda fazla abartıya kaçmadan çocuklarının yaşına ve sınıf seviyesine bakılarak uygun ödüllendirme yapabilirler. Eğer çocuğumuzu her karne zamanında ödüllendirme yoluna gidersek, bu tür bir davranış çocuğun dışsal motivasyonuna yönelmesine yol açıp onun bu yöndeki beklentilerini arttırabilir. Halbuki bizim yapmamız gereken, çocuklarımızın dışsal motivasyonlara (hediye) değil, içsel motivasyonlara (öğrenmek) yönelik davranışlarda bulunmaktır.
Peki ne yapmamız gerekir? Eğer çocuğunuza karne hediyesi konusunda söz verdiyseniz, mutlaka sözünüzü tutmalısınız. Çocuğunuzun güvenini kaybetmemeniz için bu gereklidir. Karne alındıktan sonra her zaman ödüllendirme yapmaya gerek yoktur. Karne aldıktan sonra ‘mutlaka hediye gelecek, ödül alacağım’ beklentisi oluşursa, çocuğun beklentilerini arttırabilir, bu durum ileride olumlu olmayan sonuçlara yol açabilir. Çocuğunuz, ailesi için değil, kendisi için eğitim aldığını bilmelidir. Notlara değil, öğrenmeye odaklanmak gerekir.” dedi.
Yarıyıl tatili konusuna da değinen Psikolojik Danışman Koray Yıldırım: ”Yarıyıl tatillerinde öğrencilere ödev verilmemelidir. Yarıyıl tatilini öğrencilerimiz verimli bir şekilde geçirmelidir. Yani; tatilin büyük çoğunluğunda öğrenciler, imkânlar dahilinde ve en iyi şekilde dinlenmelidirler”şeklinde konuştu.
Tunceli RAM Müdürü /Psikolojik Danışman Koray Yıldırım, ebeveynlere uyarılarda da bulundu ve şunlara dikkat çekti: “Öncelikle bilinmelidir ki; karne bir eğitim döneminde sonuç belgesidir. Doğru yaklaşım yapılarak öğrencinin başarısı artırılabilir. Zayıf notlar düzeltilebilir. Anne ve baba olarak öfkeli davranılmamalıdır. Çocuklar korkutulmamalıdır. Çocukların güçlü ve zayıf yönlerini göstermemiz gerekir. Sorunun çocuğun kişiliği değil, ders çalışma konusundaki davranışlarıyla ilgili olduğunu unutmamak lazım. Karne sonrası anne ve babalar birbirini suçlayıcı tavır içine girmemelidir. Düşük notlar baz alınarak çocuklar faaliyetlerden uzaklaştırılmamalıdır. Bu sorunu çözmez, aksine daha da arttırır. Karne geldiğinde, aile olarak kendimizi sorgulamamız lazım. Çocuğumuza nasıl örnek olursak, çocukta daha iyi bir performans ortaya çıkar. Ailelerin yarıyıl, kısa tatilini çocuklarıyla planlamaları gerekiyor. Çocuğun sosyal aktivitelerde bulunmasının önünün açılması gerekiyor. Aileler, nasıl ve neler yaparsak dersleri düzeltiriz amacı içerisinde olmalı; uzmanlarla, rehberlik öğretmenleriyle iletişime geçmelidirler. Aileler mükemmeliyetçi olmamalıdır. Mükemmeliyetçilik; çocuklarda korku, kaygı, yetersizlik duygusuna yol açar. “dedi.
Zekâ ve zekâ türleri konusunda ise Yıldırım: “Zekâ; öğrenme, öğrenileni kullanma ve öğrenilenlerden yeni çözüm yolları üretebilmeyi kapsamaktadır. Yani zekâ, öğrenme becerisiyle de ilgilidir denilebilir. Zekâyı tek yönlü olarak değerlendirmek doğru olmaz.
Kişisel (Mantıksal zeka) zekâ (IQ), yanında ayrıca kişinin duygusal zekası (EQ), ruhsal zekası (SQ), yaratıcı zekası (CQ) da önemlidir. Tabi zekâ türleri bununla sınırlı değildir. Daha bir çok zekâ türü bulunmaktadır. Ama en çok karşımıza çıkan ve bize daha çok gerekli olan bu dört zekâ türleridir.
IQ, akademik bir zekâ türüdür. IQ’su yüksek olan kişiler, sayısal konularda daha başarılı olurlar.
EQ, duygusal zekâ demektir ve kişinin sosyal ilişkilerinin değerlendirilmesini içermektedir. EQ’su yüksek olan kişiler, sözel konularda daha başarılı olurlar.
SQ, ruhsal zekâ demektir ve kişinin içinde olan ruhsal denge olduğu söylenebilir. SQ için, IQ ve EQ’nun toplamı da denilebilir. Çünkü ruhsal dengeyi sağlamak için sayısal ve sözel zekânın düzenli ve dengede olması gerekir.
Sorunlar karşısında cevap ararken IQ, EQ ve SQ’muzu kullanırız.
Bir diğer zekâ türü de CQ, yani yaratıcı zekâdır. Kişinin merak düzeyini ifade eder. CQ düzeyi yüksek olan insanlar, daha sorgulayıcı ve yeni deneyimlere açık olurlar.
Kaç tür Q (Quotient = Bölüm) olursa olsun; önemli olan, bahsetmiş olduğum zekâ türlerinde (Q’larda) kendimizi geliştirebilmemizdir. Unutmayalım kullanılan özeliklerimiz artar, kullanılmayan özelliklerimiz azalır.
Dolayısıyla, öğrencilerimizi sadece tek bir zekâ türüne göre değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bir öğrenci sayısal derslerde daha başarılı olurken bir diğer öğrenci ise sözel derslerde daha başarılı olabilir. Hem sayısal hem de sözel derslerde başarılı olan öğrenciler de vardır elbette. Ancak bazı çocuklarımız da vardır ki hem sayısal derslerde hem de sözel derslerde yeterli başarıyı gösteremeyip orta düzeyde bir başarıda olabilir ve bu durumda olup da sosyal ve/veya yaratıcı zekâ anlamında daha iyi durumda olan çocuklarımız da vardır”diye konuştu.