Munzur mücadelesi konusunda yaratılmış olan duyarlılık asla elden bırakılmamalıdır. Bu nedenle her zaman tekrar ettiğimizi tekrarlamak istiyoruz. Siyasetin çevreye ve doğaya bakışı değişmedikçe ve devlet barajların iptal edildiğini devlet garantisi altına almadığı sürece tüm kazanımlara rağmen Munzur tehlikededir.
Doğal sınırlarının neredeyse tamamını nehirlerin çizdiği Dersim Coğrafyası, devletin köy boşaltmalar, karakol, özel güvenlik zorbalığı ve ulusal ve uluslar arası mevzuatı hiçe sayan politikalarıyla tamamen baraj ve HES projeleriyle kuşatıldı ve Dersim adeta bir adaya dönüştürüldü. Karasu-Murat nehri ile Peri çayı çizdikleri güzel kıvrımlarla Dersim’in doğal sınırlarını oluştururken, 1970 lerde tamamlanan Keban barajı ile Dersim-Elazığ sınırlarının nerdeyse tamamı ve son 15 yılda bu akarsular üzerine inşa edilen irili ufaklı 10’u aşkın HES projesi nedeniyle Dersim tamamen kuşatma altına alındı.
En son olarak Pembelik barajının tamamlamasıyla mahsur kalan Arguç ailesinin, kapanan yolları ve suya gömülen köprüleri nedeniyle 21. yüzyıl Türkiye’sinde yaşadıkları mağduriyete dikkat çekmek maksadıyla Peri Vadisindeydik. Devletin enerji hırsı adı altında şirketlere peşkeş çektirdiği coğrafyamıza uygulanan tam bir yağma ve soykırım politikasının somut sonucu olarak karşımızdaydı. Masalımsı adı ile doğamıza eşsiz güzellik katan Peri artık yok. Peri vadisi üzerinde devletin projelendirdiği 5 adet güvenlik barajı, en son olarak Pembelik barajının da tamamlanıp su tutmasıyla tamamlanmış oldu. Eskiden km’lerce bile uzaklıktan gürül gürül akan Peri çayının sesini duyarken, şimdi ölüm sesizliği hakim. Kilometrelerce uzunluktaki Peri vadisinde su artık hiç akmıyor. Birbiri ardı sıralanmış 5 adet baraj gölü bir basamağı andırıyor. Seyitlik köprüsünden başlıyor Periyi yok eden ve Dersim’i kuşatan güvenlik barajları. Doğaya ihanet barajları. Tatar barajı göletinin sonunda Seyrantepe barajı yükseltilmiş durumda. Seyrantepenin bittiği yerde Pembelik barajı, Pembelikten sonra Özlüce ve Kığı barajı birbirini takip ediyor. Her barajın gölü bir sonraki barajın beton setlerine dayanıyor. Vadinin bir tek metresinde bile su akmıyor. Barajların yapılmasıyla sulara gömülen köyler, 5 kuruşa istimlak edilen tarlalar, taşınan mezarlar, göçe mahkum edilen insanlarımız, lanetli baraj göleti altında boğulan ziyaretlerimiz, kutsallarımız, kültürümüz ve kültürel varlılarımız ve eşsiz güzellikteki doğamız. Her şey ama her şey artık yok. Doğayı yok etmek için her barajın tepesine ve çevresine yapılmış 4-5 tane karakol ve kalekollar, güvenlik noktaları, makinalı silahlarla kuşatılmış şirketlerin uşakları yüzlerce özel güvenlik, dikenli ve elektrikli tel örgüler ve başka bir ülkeye geçiş yaparcasına kontrol noktaları ve köprüler.
Bir devlet doğasına bu kadar acımasız ve vahşice saldırma kudretini hangi yasalardan alır. Bir devlet akan bir nehrin tamamını susturma hakkını nasıl kendinde görebilir. Devlet buraları yok etmek için uyguladığı tam bir zorbalık. Doğada geri dönülmez tahribata neden, on binlerce yıllık nehirlerin özgürce akışını utanç projeleriyle yok eden ve ekosisteme görülmemiş müdahale de bulunan bu projelerde ki devlet mantığı ve ısrarını anlamak ve kabul etmek için bu projeleri dayatan anlayış gibi çıldırmış olmak gerekiyor.
Peri güvenlik barajları karakol, kalekol ve özel güvenlik şiddetiyle tamamlandı. Bu ülkenin savcıları bir kez olsun nehirler özgür aksın diye mücadele eden halkın çığlığını duyup, bu vadide neler oluyor, yapılan işlemler hukuka uygun mu diye merak edip tek bir dosya bile açmadı. Halkın demokratik haklı talepleri her defasında jandarma, polis ve özel güvenlik tarafından kesildi. Doğası ve yaşam alanları için haksızlığa karşı mücadele edenlere karşı her zaman şiddet kullanıldı, gözaltına aldı ve tutuklananlar oldu. Devletin zorbalığı Vadi üzerinde yapılan projelerin hukuksuzluğuna karşı dava açanlara da uygulandı. Mahkemeler uzadıkça uzatıldı, yürütmeyi durdurma kararı verilse de bu kararların hiçbirine uyulmadı ve devlet bu hukuksuzluğa karşı dur diyen kararları uygulatmadı. Çoğu zaman barajlar bitim tamamlanmasına rağmen hukuk her zaman gerisinde takip etti. Bu devletin aslında bilinçli bir şekilde uyguladıkları politikalardan başka bir şey değildi. Uzunçayır barajıyla Dersim’in gözler önüne gelen barajların yıkım gerçekliği ve sonrasında baraj, hes ve altın madenciliğine karşı geliştirilen doğa ve çevre duyarlılığı Periye gelince Dersimli birçok siyaset, çevreci, yerel yönetim ve halkı tarafından yeteri duyarlılık gösterilmediği için ne yazık ki, gözlerden uzak masalımsı Peri vadisini yalnızlığa mahkum etti. Özellikle Pembelik barajı süreciyle bu bölgede yaşayan kimi köylüler öncülüğünde yürütülen mücadele yukarıda bahsedilenlerce yeteri destek verilmediği ve sahiplenilmediği için ne yazık ki başarıya ulaşma şansını yok etti. Merkezi yürüyüşlere zaman zaman on binin üzerinde kitleleri katmamıza rağmen, Peri için defalarca yapılan protesto ve eylem çağrıların boşa çıkarıldı ve sahiplenilmedi. Devletin karakol, kalekol ve özel güvenlikle çevrelemiş olduğu baraj sahalarında mücadele yürütmek gerçekten zor olsa da bunların karşısında yeteri kitleleri yığmadığımız ve uzun süreli mücadele yürütemediğimiz için Peri mücadelesi kaybedildi.
Dersim-Erzincan, Dersim-Elazığ ve Dersim Bingöl sınırlarını çizen vadilerin tamamı güvenlik barajlarıyla çevrelendi. Şimdi sıra uzun yıllardan beridir gerçekleştirmek istedikleri iç barajlara ve madenlere geldi. Munzur, Pülümür, Tağar ve Hozat bölgelerinde yapmayı planladıkları baraj ve HES projelerine. Sadece bunlar mı, Cevizlidere, Sin ve Mamlis altın madenciliği ve 100 aşkın diğer maden ocakları ile Dersim coğrafyası tamamen talan edecek olan projelere…
Unutulmamalıdır ki önümüzde ki süreçte Dersim’i zor günler bekliyor olacaktır. Dersim halkı Peri örneğinde ki kopuk ve parçalı şekilde mücadele etmenin veya duyarsız davranmanın nasıl sonuçlandığını görmeli, kaybettiklerinden çıkaracakları kötü deneyimlerle kazanmanın birlikte örgütlenme ve ortak mücadele etmekten geçtiğini artık kavramalıdır. Bu konuda hepimize büyük sorumluluk düşmektedir.
Munzur mücadelesi konusunda yaratılmış olan duyarlılık asla elden bırakılmamalıdır. Munzur mücadelesi daha da yukarıları taşınmalıdır. Munzur konusunda bu güne kadar yapılan devlet girişimleri boşa çıkarılmışsa bunun Dersimlilerin yarattıkları mücadelenin ve sahiplenişin sonuçları olduğu bilinmelidir. Halkımızın yürüttüğü mücadelenin önemli bir ayağının da hukuksal mücadele olduğunu asla göz ardı edilmemelidir. . Kimileri çıkıp, hukuki mücadelenin gereksizliğini ortaya atabilir. Fakat bu mücadelenin en önemli ayaklarından biri de hukuksal mücadeleyi yürüten arkadaşlarımız çabaları oluşturduğunu bilelim. Bu mücadele her yönüyle ele alınmalı ve her platformda yürütülen çabalar birleştirilmelidir. Dersim mücadelesinin bütünü budur. Zaman zaman nehirlerimizin özgürlüğü için yürütülen hukuksal mücadeleden adil kararlar çıksa da, günümüzde doğamızı talan eden bir anlayış üzerine kurulmuş olan siyaset, kanunları ve yönetmelikleri değiştirmekte, doğanın özgürlüğünden yana kararlar alan savcı ve yargıçları cezalandırırcasına dosyalardan el çektirmekte veya görev yerlerini değiştirmektedir. Bu mücadelenin öznesini oluşturan halkımız, hukukçu arkadaşlarımızın yürüttüğü mücadeleye güvenmelidir. Örneğin Munzur baraj projelerine karşı açılmış bulunan davalardan arkadaşlarımızın elde ettikleri yürütmeyi durdurma veya iptal karaları anlamsız değildir. Nasıl ele alınırsa alınsın bu kararlar anlamlı ve mücadelemizin bir önemli bir parçası ve kazanımıdır. Ne yazık ki bu kararları boşa çıkaran anlayışlar kadar, devlet açısından da bu kararlar çoğu zaman bir hiç anlamı taşımaktadır. Bundan dolayıdır ki tüm hukuki kazanımlara rağmen devlet ne kendi hukukunu, ne kendi yargı kararlarını ne de altına imza atmış bulunduğu uluslar arası sözleşme hükümlerinin gereklerini yerine getirmemekte ve hiçbir şeyi dinlememektedir. Devletin baraj, Hes ve madencilik projelerinde ki ısrarı devam etmektedir. Elde ettiğimiz belgelerden Devletin kendi yargı kararlarını hiçe saydığı ve Munzur’da hukuksuzca girişimlerde bulunacağıdır. Bu nedenle her zaman tekrar ettiğimizi tekrarlamak istiyoruz.
Siyasetin çevreye ve doğaya bakışı değişmedikçe ve devlet barajların iptal edildiğini devlet garantisi altına almadığı sürece tüm kazanımlara rağmen Munzur tehlikededir. Pülümür’de , Tağar’da ve diğer akarsularımızda.. Bu açıdan Pülümür baraj projeleri depremsellik ve bazı nedenlerle bizzat Çevre ve şehircilik bakanlığı tarafından rafa kaldırılmış görünse de bu vadimize baraj yapılmayacağının devlet garantisi yoktur. Çemişgezek, Hozat ve Pülümür ilçesinde yer alan projelerin hayata geçirilmesi önünde halkın mücadele azminden başkaca bir engel yoktur. Doğamızı cehenneme çevirecek olan altın madenciliği konusunda önümüzdeki yıllarda sancılı süreçler yaşanacaktır. Sınırlarımızın tamamı barajlarla kuşatılmış, yüzlerce madencilik faaliyeti ve onlarca baraj ve HES projesi ile yok edilmek istenen doğamızı, inancımızı, topraklarımız, kültürümüzü, yaban hayatı ve bitkilerimizi birlikte savunmaktan başka çaremizin olmadığını unutmayalım. Aksi halde Peri’yi kaybettiğimiz gibi, Munzur’u da kaybederiz. 08/02/2015
Haydar ÇETİNKAYA
Munzur Doğal Yaşamı Koruma Derneği