Muayene için başvurduğum, NOROLOJİ Doktoru DİLEK Hanım, EEG çekmem için hastanenin dördüncü katında ÖZLEM Hanıma gönderdi. Çekim öncesi gittiğim dördüncü katta, Henüz sıram gelmediğinden, oturma salonunda oturmamı istediler. Salon o kadar kaliteli o kadar lüks koltuklarla döşenmişti ki, protokol yeri olmalıdır diye gidip oturmakta tereddüt ettim. Görevliye sordum.’Gidip oturabilirsiniz.’Dedi.
Hastanenin yeni hizmete girdiği günlerde, bir önceki valimizle birlikte basın mensupları olarak gidip gezmiştik. Aynı oturma salonları henüz yeterince döşenmediği için yeni eksik haliyle dikkatimizi çekmemişti. Oturup manzarayı seyretmemiştik.
Kocaman lüks koltuğa oturduğumda, hastanede olduğumu unuttum. Karşımda ünlü ressam, PİCASSO’NUN, ünlü tablolarından daha ünlü bir tablo duruyordu. TUNCELİ Şehri karşımda ünlü bir tablo gibiydi. Şehrin içine kıvrılarak sokulan baraj gölü, bir yılanın sessizce sokulduğu gibiydi. Şehri çevreleyen dağlar, doğanın birer anıtları, gibiydi. Şehri kaplamış yeni yapılar, yerden biten beyaz mantarlar gibiydi. Şehrin içine sarkan çift şeritli kara yolu, akan trafiğiyle, renkli görüntüleriyle tabloya renk katıyordu. Hastanenin yeşil ağırlıklı bahçesi bu ölümsüz tabloyu tamamlıyordu.
Bu ölümsüz tabloyu seyretmeye doyamamıştım. Nerede olduğumu ne için geldiğimi, niye burada oturduğumu unutmuştum. Solonun çamlı kapısı çalınıyordu. Dönüp baktım ÖZLEM Hanım gelmemi işaret ediyordu. Sıram gelmiş olmalıydı.
Doktor DİLEK Hanım çokça kabloların bağlı olduğu bilgisayar ekranlı cihazın başında beni bekliyordu. Ölçüm oldukça ihtisas isteyen bir ölçüm olmalıydı. Uzun bir uğraş sonucu ölçüm, çekim tamamlanmıştı. Beni rahatsız eden bulgulara rastlanmamıştı.
O rahatlıkla, Doktor DİLEK Hanıma ÖZLEM Hanıma teşekkür ederek ayrıldım.
Tekrar ünlü tabloyu seyretmeye gittim. Oturmadım. Ayaküstü eski hastaneyle, yeni hastaneyi mukayese ettim. Yeni hastanenin yapımı hizmete girişi, birkaç yıl daha uzasaydı, doğacak sıkıntıları düşündüm. Her gün artan hasta sayısını, otomobil araç sayısı, ihtiyaç duyulan sağlık cihazlarını, hizmete koyacak yeri olmayan eski hastane bütün bunları nasıl kaldıracaktı, diye düşündüm.
Yeni hastanenin geniş ferah koridorlarını, salonlarını, tahlil laboratuarlarını, hastane yönetiminin çabası ile hizmete sokulan teknolojinin son model sağlık cihazlarını, yıldızlı konaklama yerlerini aratmayan hasta yatak odalarını düşündüm. Her branştan uzman doktorların varlığını, görev yaptıklarını düşündüm. Başka illere hasta sevkinin azaldığını tebessüm ederek düşündüm.
Bütün bunları düşünür karşılaştırma yaparken kendimi hastanenin bahçesinde buldum.
Hastanenin kapısından içeri girmek istemeyen çocuk annesinin kucağında feryat edip çırpınıyordu.
Eski hastanenin kapladığı yerin iki katı kadar günümüz dünyasında özellikle ihtiyaç duyulan otopark, yeni hastanenin farkıydı.
Hastaneyi çevrelemiş, bin bir ağacın bir gün çiçek açacağı kocaman bahçesi, DERSİM Doğasının bir parçası gibi hastaların, yakınlarının piknik yapacakları bir alan gibiydi.
Arabama binerken, bu gördüklerimde payı olan herkese, özellikle de, hastaneyi modern sağlık cihazları ile donatan, hastaneyi hastane yapan GENEL SEKRETERE, sağlık dağıtan beyaz önlüklülere, bütün çalışanlarına, içimden teşekkür etmek geldi.
Teşekkür ettim.