Pir Sultan’ın köpekleri , Sarı Kadı ile Kara Kadı’nın yediği tabağa ağızlarını sokmadılar. Günümüzün Sarı Kadısı ile Kara Kadısı kimdir ?
Pir Sultan onlara ne demişti:
- Sizin yediğiniz lokma helal değildir , zira içinde kul hakkı vardır ve haramdır. Benim köpeklerim dahi sizin yediğiniz tabaktan yemek yemez demişti.
Nitekim öyle de oldu Pir Sultan’ın köpekleri , Sarı Kadı ile Kara Kadı’nın yediği tabağa ağızlarını sokmadılar.
Günümüzün Sarı Kadısı ile Kara Kadısı kimdir ? Onların çok sevdiği Şeyh-ül İslam Ebu Suud Efendilerinin cevap şekilleriyle ;
El – Cevap : Kul Hakkı Yiyen Diyanet İşleri Başkanlığı , Diyanet İşleri Başkanlığının Dersim Kadısı Tunceli İl Müftülüğü
Müftü Bey şimdi alınacak , bozaracak , kızacak, kızaracak ve hemen dedesini arayacak. Arasın velhasıl kelam ne de olsa telefon parasını kendi cebinden ödemiyor.
Siz sinirlenirken Müftü bey , sizden bir ricam olacak , hemen cami’de Cuma günü vaazda bulunduğunuz kürsünün yanına bir koltuk yerleştirin , zira sizi bu hafta o koltukta oturarak salatınızı izleyecek dedeleriniz gelecek.
Ah müftü Bey , Ah!..
Sizler için, Muharrem’in bir aşure çorbasından ibaret olduğunu ne güzelde kendi internet sitenizde özetlemişsiniz.
Dedelerin kalbi kırılmasın diye bir Aşure yazınıza , ceddimiz İmam Hüseyin’i bir paragrafçık ile anmayı unutmamışsınız. Muharrem’in ilk günü iftar vermişsiniz …
Peki Söyleyin Bakalım Müftü Bey ?
- İftarı kimin parası ile verdiniz ?
- Kendi cebinizden mi verdiniz yoksa devletin bütçesinden mi ?
- Aleviler’in de bu ülkede vergi verdiğini biliyor musunuz ?
- Aleviler’in vergisinin Diyanet İşleri Başkanlığına , Aleviler’in istemi dışında aktarıldığını biliyor musunuz ?
- Diyanet’in Aleviler’in kul hakkını çiğnediğini ve Aleviler’in vergisi ile Aleviliği asimile etmeye çalıştığını biliyor musunuz ?
- Peki şimdi beri gelin de söyleyin , Aleviler’in size haram ettiği bütçeden nasıl da iftar verebiliyorsunuz ?
Müftü Bey…! Ne güzel de bir açılım yaptınız. Artık cemlerin protokol ve şeref konuğusunuz. Mutluluk duymanız lazım.
Postun yanına kurulmuş, geniş bir koltuğa oturmak herkese nasip olmaz. Hele ki battaniye sarı renkte ise ve üzerinde o güzelim sarı çiçekler varsa. Ne güzel de okunurdu şimdi dimi ; Sordum Sarı Çiçek’e ilahisi…
Arkadaşlar unutmuşlar soğuktan belki üşütmüş olabilirsiniz , keşke üzerinize birde yorgan ataydılar. Bir daha ki sefere üzülmeyin. Koltukta rahat değilse arkadaşlar hemen size kalitesini alsınlar. Ama bu seferki geniş olsun maazallah dizleri ağrıyan , bağdaş kuramayan , bir yerinde fıtığı olan vali olur , yardımcısı olur gelirlerse cem meydanına rahat etsinler.
Ne güzel sohbet ediyoruz değil mi? Müftü bey , sayın vali yardımcısı…
Sizlere jest yapmaya çalışanlar sizleri komik duruma düşürdüler. O meydana bakan geldi , gitti köşesinde bağdaş kurup oturdu , Cumhurbaşkanı geldi köşesinde bir yer bulup oturdu. Ama hiçbiri sizlerin komik ve vahim manzarasına düşmedi.
Galiba bu konuda devlet erkanı için “ Cemevine giriş soru-kitapçığı” hazırlamak gerekiyor ki açılım sınavından çakmasınlar .
Sizlere beş kalemde Cemevine giriş sınavınızda yardımcı olalım ;
1 ) Öncelikle cemevi’nin bir ibadethane olduğunu bilerek girin
2 ) İbadethane olduğunu basın önünde deklare edin
3 ) Cem meydanında hangi mevkii makamda olduğunuzun önemi olmadığını kavrayın
4 ) Cem meydanına girip , niyazda bulunup bir köşede bağdaş kurup edep-erkan içinde oturun
5 ) Cem meydanında Can olun , Can okuyan olmayın
Ve bir daha da komik duruma düşmeyin.
Sizleri bu komik duruma düşürenlere de kızmayın , ne dedilerse hiç eksiksiz yapın makam-mevkii ne isterlerse verin , verin ki bu toplum tez kurtulsun onların yol’u daha fazla ayağa düşürmelerinden. Sizlerle sohbetimiz burada bitmiştir sayın dewletlüler…
Ancak! Hüseyin’e arz u halim bitmemiştir.
Pir Sultan’ın “ İlla da Dostun gülü yareler beni “ dizesini anlamadan , Kufe’nin Tavvabiler’i gibi hareket edip ah u wah çeken canlardan usandı bu gönül , feryadım ve figanımda asıl onlara , zira ne arı onlarda kaldı, ne de bal geriye tek kalan hüsran ya Hüseyin!..