Zor bir coğrafya da yaşadığımızı, günlerimizi zorluklarla mücadele ile geçirdiğimizi söylesek yalan olmaz. Elbette herhangi bir cinsiyet gözetmeksizin hepimiz için geçerli bu başlık. Ancak kadınlar olarak karşılaştığımız zorlukların çeşitliliği daha fazla. Erkekler ile ortak problemlerimiz ile birlikte üzerimize yapışan farklı zorluklarımız var bizim. Erkeklere sorulmayan farklı sorularımız var. Kadın olmak zor. Kadın olmak beraberinde fedakarlığı getiriyor. Kadın olmak üzerinde baskıyı hissettiriyor.
Kadının ekonomide, siyasette, iş dünyasında, toplumsal hayatta, yatırım dünyasında etkinliğinin ve finansal okuryazarlığının arttırılması için her ne kadar adımlar atılsa da hala istenen rakamlara ulaşılabilmiş değil. Azaltılmak istenen kadına yönelik şiddet, cinsiyet eşitsizliği ise yükselen bir grafik çizmekte. Kadına yönelik artan şiddetin de kadın cinayetlerinin sayısının artması da ister istemez karamsar bir tablo çiziyor. Bu işin görünen tarafı bir de uğradığı şiddeti ifade etme fırsatı bulamayan birer kara sayı olarak kalan kadınlar var. Onlar haklarını arama, kendilerine yönelik haksız fiillerin hesabını sorma fırsatı dahi bulamayan kadınlar.
Peki hal böyle iken kadın haklarından nasıl bahsedeceğiz? Kendimizi içerisinde bulduğumuz haber başlıkları şiddet, taciz, tecavüz, namus davası, zorla evlilik iken sadece bir günün göstermelik olarak bize atfedilmesi bizi nasıl mutlu edecek? Bunların hepsinden de önemli olmak üzere bu kadar olay meydana gelirken kadınların korunması nasıl sağlanacak?
Türkiye’de kadın haklarına ve kadının korunmasına yönelik mevcut hukuki düzenlemeler neler?
Ülkemizde kadın haklarının korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesini sağlamak üzere yürürlükte olan düzenlemeler mevcut. Ve yine aynı amaçları sağlamak üzere uluslararası sözleşmelere tarafız.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme kısa adıyla İstanbul Sözleşmesi uzun adıyla “ Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi uluslararası arenada kadına yönelik şiddetin önlenmesi için dayanılan yasal düzenlemeler.
İstanbul Sözleşmesin’de neler düzenlenmekte?
Özellikle ülkemizin gündeminde sıklıkla yer bulan, taraf olduğumuz İstanbul Sözleşmesi göze çarpıyor. İstanbul Sözleşmesi yaşatır hashtagi ile Twitter’da kendisine bolca yer buldu. Yine Instagram’da da siyah beyaz paylaştığımız fotoğraflarımız ile İstanbul Sözleşmesi’nin önemini gündeme getirdik. Kadına yönelik şiddettin önlenmesi, cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilmesi, cinsel taciz, tecavüzün durdurulması amacıyla kabul edilmiştir. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı kaldırmayı hedeflenmektedir. Bu sözleşmeye taraf olan ülkelerin kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için gerekli bütün yasal düzenlemeleri yapması ve kadına yönelik ayrımcılık içeren kanunları ve uygulamaları yürürlükten kaldırması temel sorumluluklarıdır. Gerekli yasal ve diğer tedbirleri gecikmeksizin almak zorundadırlar.
Şiddet eylemlerinin gerektiği biçimde önlenmesi, kovuşturulması, faillerin cezalandırılması ve zararların tazmin edilmesini sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer her türlü tedbir alması sözleşmeye taraf olan herkesin yükümlülüğüdür.
Kadın ve erkek arasında yasal, ekonomik ve fiili eşitliğin gerçekleştirilmesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesinin sağlanabilmesi için İstanbul Sözleşmesinin hükümlerinin uygulanması önem arz eder.
Hangi kanunlarımızda kadın haklarının korunmasına ilişkin maddeler var?
İlk olarak Anayasamızda kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olduğu düzenlenmektedir. Yine Türk Medeni Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda, İş Kanunu'nda yine kadına yönelik ayrımcılığı, tacizi, şiddeti önlemeye yönelik hükümler yer almaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında 102 ve devamı maddelerinde cinsel saldırı, cinsel istismar, cinsel taciz suçları düzenlenmiştir. Burada her bir suç tipi için farklı bir ceza süresi öngörülmüştür. Bu cezalar arasında on iki yıla varan hapis cezaları bulunmaktadır. Yine tehdit, yaralama, hakaret, hürriyetinden yoksun kılma, kötü muamele, aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüklerin ihlali başlıkları içinde hapis cezaları öngörülmüştür. Gazetelerden okuduğumuz çoğu haber kadına yönelik şiddetin beraberinde bu suç başlıklarını da içermektedir.
Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun
Genel kanuni metinlerin içerisinde yer alan bu maddeler dışında özellikle ailenin ve kadının korunması için çıkarılan kanunlarımız da bulunmaktadır. Bunların başında “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” gelmektedir. Kanun’un amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla tedbir alınması” olarak açıklanmaktadır.
Kanun kapsamında uygun barınma yerinin sağlanması, maddi yardım yapılması, koruma altına alınması, psikolojik, mesleki, hukuki, danışmanlık hizmetlerinin verilmesi birer yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
Yine başvuru sonrasında hakim tarafından verilecek önleyici tedbirler Kanun’un 5. maddesinde sayılmıştır. Müşterek konuttan, bulunduğu yerden derhal uzaklaştırma, çocuklarla ilişki kurulmasının önlenmesi, kişiyi iletişim araçları ile rahatsız etmemesi kararları hakim tarafından alınabilir.
Yine bu Kanun’un 7. maddesinde kendilerine ulaşan ihbara ilişkin olarak kamu görevlilerinin görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek zorunda oldukları düzenlenmiştir.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği
Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin hükümlerin nasıl uygulanacağına ilişkindir.
Şiddet mağduru, şiddet veya şiddete uğrama tehlikesine maruz kalması halinde durumu şikayet mercilerine bildirir ve bildirimden itibaren şikayet mercileri görevlerini gecikmeksizin yerine getirir. Yani evine dön, olur böyle şeyler, yarın gel ihbar et demezler.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
İzlemesek dahi mutlaka maruz kaldığımız bazı görüntüler var. Müge Anlı’nın programında terlik fırlatan teyzem benim için bu görüntülerden biri. Yine kadına şiddetin çekinilmeden gösterildiği ve bunun güç göstergesi olarak yorumlandığı diğer yayınlar. Televizyon işte önleyemezsin ya derken tam da bu noktada bu Kanunumuz karşımıza çıkıyor.
Yapılacak olan yayınların cinsiyet farkı gözetmemesi gerektiği, insan onuruna aykırı olamayacağı, küçük düşürücü, aşağılayıcı olamayacağı, toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programların yayınlanamayacağı, şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamayacağı, kadınların istismarına yönelik olamayacağı açık ve net biçimde yazıyor bu Kanunumuzda. Ancak bu cümleleri yazarken dahi aksine yüzlerce sahne çıkıveriyor karşımıza.
Davranış modellerimiz değişmedikçe, mevcut yasalar uygulanmadıkça yenilerini düzenlemek neye yarar?
Elbette sadece mevzuat ile olacak iş değil. Yoksa faydalanılabilecek çok sayıda mevzuat var. Önemli olan mevzuatın ne kadar uygulandığı ne kadar caydırıcı olunduğu ve uygulanmasında ne kadar hassas olunduğudur. Bazı dosyalar var ki yargı sistemimiz dosya başlığını gördüğü anda takdirini ne yönde kullanacağına hızlıca karar verir ve dosya isminden hareketle büyük hassasiyet göstererek suçluların cezalandırılması için elinden geleni yapar.
Kadına yönelik şiddet başlığı ile gelen dosyalarda da yargı makamlarımızın “her evde olur böyle şey demek ve her gün karşılaşılan sıradan bir durum değerlendirmesi yapmak” yerine ülke olarak çok hassas olduğumuz bir konu olduğu, önlenmemesinin toplumda, aile yapısında büyük yaralar açacağı kabulü ile hareket etmeleri gerekmektedir. Biz bireyler olarak da kendimize, çocuklarımıza şiddetin çözüm olmadığını, asla bir başkasının ne yaparsa yapsın şiddete uğramayı hak etmeyeceğini öğretmeliyiz. Kadına şiddeti yine şiddet ile durduramayacağımıza göre eğitim ve hukuktan başka çare kalmıyor. İstanbul Sözleşmesinde de belirtildiği üzere sosyal ve kültürel davranış modellerinin değişmesi için yapılması gerekenlere birey olarak kendimizden başlamalıyız.