Tunceli'nin değişen yüzü - 1 / Burcu Ünal / Milliyet
Başlarken...
Barış sürecinin en çok hissedildiği yerlerden biri oldu Tunceli... Süreçle birlikte gündelik hayatta gözle görülür bir değişim yaşanmaya başlarken; acılarını, kötü hatıralarını silmeye çalışan halk dört elle ‘yeni yaşama’ tutundu. Eskiden kimsenin giremediği, sürekli çatışma yaşanan vadilerde şimdi doğa gezileri düzenleniyor, nehirlerde yüzülüyor, doğa sporları yapılıp, kayak merkeziaçılması konuşuluyor... Günler artık operasyon sesi ile başlamıyor. Girilmeyen yol, dışarı çıkılmayan saat kalmamış. Tüm bunlar yaşanan onca acıyı birden silip atmasa dahi geleceğe dair umutların da yeşermesini sağlıyor. Kimi 90’larda boşalttığı köyüne dönmenin hayalini kuruyor, kimi dağdaki çocuğuna kavuşmanın... Hayaller değişse de hangi kapıyı çalsanız hep aynı cümleyle açılıyor, “Barış gelsin”... 3 gün sürecek bu yazı dizisinde Tunceli’de barış süreci ile gündelik hayatta yaşanan değişimi ve halkın geleceğe dair beklentilerini okuyacaksınız...
Terör olaylarının yoğun olduğu dönemde bu doğal güzellik hatırlanmıyordu bile. Şimdi Tunceli tatil için tercih edilen yerler arasında.
Dağların arasından kıvrılarak ilerleyen yolda birden az ileride bir ışık huzmesi beliriyor. Bu kadar mesafeden, o ışıkların sızdığı evlerin her birinin içerisinde geçmişin yüreklerde açtığı yaraların üzerinde şimdi yeşertmeye çalıştıkları umudu görebilmek imkansız. Yeni kabuk bağlamaya başlamış bir yaranın üzerinde nasıl bir umut filizlenir görebilmek için o evlerin içerisine girmek, her bir hikayeyi kulağınla değil kalbinle dinlemek gerekiyor.
‘Rahat rahat otluyorlar’
“27 yıl önce köyümü, her şeyimi bıraktım merkeze geldim. 27 yıl sonra ilk defa 3-4 gün önce doğduğum, büyüdüğüm köye gittim. Oturdum, ağlamaya başladım. Viran olmuş. Hiçbir şey yok. Kalmamış. Etrafıma baktım uzun uzun... Şurada evimiz vardı, şurada bir yol vardı oradan hayvanlar gider gelirdi diye anlattım. Hiçbiri kalmamış... Şimdi barış olursa köyümüze döneriz belki...”
Beser Candemir, o yaraların üzerinde umut yeşertmeye çalışan binlerce Tuncelili’den sadecebiri... 27 yıl önce çatışmalar yüzünden köyündeki her şeyini gerisinde bırakıp, ailesi ile gelip Tunceli merkeze yerleşmek zorunda kalmış. Çatışmalar yüzünden doğduğu, büyüdüğü, gözünde tüten köyüne 27 yıl boyunca adım atamamış. Merkezde sıfırdan bir hayat kurmuş kendine... Eşi çay ocağı açmış, o da hayvanlara bakmış. Hiç kolay olmamış elbet kendi memleketinde gurbetlik çekmek. Belki de yüreğindeki tek acı sadece gurbetlik olsa her şey daha kolay olurdu. Fakat bölgedeki yoğun çatışmalar, burada da bırakmamış yakalarını... Kimi zaman güne çatışma sesleri ile gözlerini açmışlar, kimi zaman otlamaya gönderdiği hayvanlarının üzerine köpek salınmış, hayvanlarını otlatamamış. Yüzüne yayılan gülümsemeyle “Şimdi çok rahatız. Hayvanlarım rahat rahat gidip otlayıp, gelebiliyorlar” derken, adeta dışarıdan bir gözün göremeyeceği, görse bile önemsemeyeceği 30 yıldır süren çatışmanın bölge halkının gündelik yaşamında neleri değiştirdiğini de anlatıyor. Şehirdeki herkes gibi geleceğe dair en büyük hayali “barış” olan Candemir hikayesini, “Belki barış olursa köyümüze de döneriz. En azından yazları orada yaşardık, çok güzeldi köyümüz” diye noktalıyor.
‘En hızlı Dersim sahiplendi’
30 yıldır devam eden çatışmalardan sonra barış sürecinin getirileri en çok Tunceli’de hissedilmeye başlanmış. Elbette bir gecede tüm acıların hafızalardan ve yüreklerden silinmesi, yeni bir hayatın hiçbir şey olmamış gibi inşa edilmesi mümkün değil. Fakat değişim tüm acılara, tüm kötü anılara, tüm kaygılara rağmen Tunceli’de hızlı denebilecek şekilde kendini göstermeye başlamış. Belediye Başkanı Edibe Şahin, Tunceli’nin bu süreci en çabuk sahiplenip, değişimi en hızla yaşamaya başlayan il olduğunu söyleyerek, sebebini de şöyle açıklıyor: “Bu müzakeresüreci en olumlu etkiyi Dersim’de yarattı. Dersim barışı çok hızlı sahiplendi çünkü barışa en fazla ihtiyacı olan il. Ve bu şehir bütün sıkışmışlığıyla biliyor ki bu süreç barışa, demokrasiye, demokratikleşmeye evrildiğinde en fazla kazanacak il.”
‘Ah köyümüze dönebilsek’
Çatışma döneminde Tunceli’ye gelmemiş biri aslında şehre ilk adım attığında gördüğü manzaraların birçoğunu barışa yorabilir ama durum aslında biraz daha farklı. Tarih boyunca bir çok acı yaşamasına karşın Tunceli hep ‘özgür’ bir şehir olmuş. İnsanların birbirlerinin yaşam tarzlarına karışmadığı, kadınların sokaklarda rahatça gezebildiği, hoşgörünün hep yüksek olduğu şehirde barış rüzgarı belki de tam da bu nedenlerle burada daha hızla esmeye başlamış. Fakat yine de yaşananlar, hafızalarda-yüreklerde yer edenler nedeniyle kimin kapısını “süreç” diye çalsanız ilk duyduğunuz, “Keşke barış olsa ama olmazsa diye korkuyoruz” cümlesi oluyor. Bir yandan barışa bunca hızla adapte olmaya çalışan şehirli diğer yandan sürekli bir şey olacak da her şey eskiye dönecek diye yürek çarpıntılarıyla yaşıyor. Fakat bu yürek çarpıntılarının, barışın söylediği şen şarkıları susturmasına izin vermiyorlar. Herkesin hayatında, Tunceli’nin gündelik yaşantısında bir çok şey hali hazırda değişmeye başlamışken, geleceğe dair de umutlu hayaller kuruyorlar. Gündelik hayatlarında birçok değişim yüz gösterir, operasyon sesleri diner, şehirlerinin her bir karışında artık özgürce gezebilir hale gelirlerken geleceğe dair en çok hayali kurulan iki şey; köye dönmek ve çocuklarına kavuşmak.
30 yıl sonra oğul
80 yaşındaki Hatice Memicil, adı sık sık çatışmalarla özdeşleşmiş Halbori Köyü’nde yaşıyor. “Burayı çok vurdular” diye anlatmaya başlıyor Memicil ve devam ediyor, “Bu köy çok çekmiş. Ölen ölene, giden gidene...” Süreçle beraber hayatı değişmeye başlamış Hatice Memicil’in... Bir defa korkutan operasyon sesleri kesilmiş. Rahatça istediği yere gidebilir olmuş. Fakat hepsinin ötesinde kalbinde 30 yıl sonra ilk defa çocuğunu görebileceği umudu doğmuş.
PKK’ya katılan bir oğlu çatışmalar sırasında öldükten sonra bir oğlu da Almanya’ya iltica eden Memil, onu da gittiği günden beri hiç görememiş. Şimdi en büyük umudu, barışla beraber oğlunu 30 yıl sonra yeniden kucaklayabilmek. 80 yaşını deviren bir başka anne Papu Baba’nın da hikayesi çok farklı değil. 94’te köylerini apar topar boşaltmak zorunda kalınca, oradaki tarlalarını, hayvanlarını bırakıp gelip merkeze yerleşmişler. “Biz rençberiz başka iş bilmeyiz. Çocuklarım da öyle, memur falan değiller ki burada iş bulsunlar onlar da rençberdir. Burada işimiz yok gücümüz yok. Belki barış olursa köye döner yeniden tarlamızı eker biçeriz” diyen Baba’nın en büyük hayali ise yine dağda ölen oğlunun mezarını bilebilmek.
Çatışmalar sırasında zor günler yaşayan Tunceli’nin doğa harikası ilçesi Ovacık’ta da başlayan değişim ve kurulan hayaller çok benzer... Munzur Kültür ve Doğa Festivali zamanı gittiğimiz için ilçede normale göre daha büyük bir hareketlilik var. Gözelere pikniğe, gezmeye giden gençler, geçerken merkeze de uğruyor, bir çay içiyor, kahvaltı yapıyor. Her yer cıvıl cıvıl. Herkesin mutlu olmak için bir sebebi var. Esnaf bu hareketlilikten, Tunceliler ise bu yolu bu kadar kolay istedikleri saatte gelip gidebildikleri için mutlular.
Yolda karşılaştığımız, yolculuğumuza ortak olanların ağzından hep aynı kelimeler dökülüyor: “Bundan 8-9 ay önce bu yolu bu kadar rahat gidemezdik. Mutlaka yolu kesen olurdu, korku duyardık. Hele bir de sabah hava aydınlanmadan, gece kararmadıktan sonra bu yola çıkmazdık bile...” Şimdi ise istedikleri zaman güzelliği ile göz kamaştıran Munzur gözelerine gidip piknik yapıp, gezebiliyorlar. Elbet bu kadar kolay gidip gelinebilmesi esnafı da mutlu etmiş. Yolda bir mola vermek isteyenler burada duruyor, kahvaltısını yapıyor, çayını yudumluyor.
Yol kenarında çay ocağı
Dikkatimizi en çok çeken ise daha Ovacık merkeze gelmeden yol üzerinde gördüğümüz çay ocağı oluyor. Tunceli doğumlu olan çay ocağının sahibi 17 sene İstanbul’da yaşadıktan sonra geçen yıl memleketine dönmeye karar vermiş. Tunceli’den Ovacık’a giderken dağlık yol kenarındaki küçük boş alanı farkedince, hiç mola yeri olmayan yol üzerinde “Neden bir çay ocağı açmıyorum” diye düşünmüş. Bunun üzerine önce yanına bir ortak aramış fakat kimse oralı olmamış. Nisan ayında çay ocağını faaliyete geçirdiğinde görenler “Ne işin var burada” demiş. Fakat süreçle beraber yol hareketlenince, çay ocağı da ekmeğini çıkarır olmuş.
Beser Candemir, terör yüzünden 27 yıl önce göç ettiği köyüne dönmek istiyor.
Fikirler ayrı olmasa
Ovacık merkezde de yaşanan değişim ve kurulan hayaller merkezle paralel... Şehirde yaşayanların büyük bölümü gibi Zeliha Kocabaş da önce ağzımızdan çıkan “süreç” lafını duyunca konuşup-konuşmamak konusunda kısa bir tereddüt yaşıyor. Sonra bize soruyor, “Siz ne diyorsunuz bu barış konusunda?” “Barışı istiyoruz elbet, kim istemez ki...” cevabını alınca, başlıyor anlatmaya: “Çok zor durumdaydık. Hiçbir yere rahatça gidip gelemiyorduk. Zaman geldi hastalar hastaneye gidemedi. Gün geldi yiyecek ekmek bulamadık. Şimdi çok rahatladık. Yollarımız daha iyi, ulaşım rahat. İstediğimiz yere rahatça gidip gelebiliyoruz. Gideni uğurladık, gelenin en iyisini bekliyoruz. Allah vere de barış olsun, Türkiye güzel yer, cennet gibi bir ülke. Veysel Baba demiş, ‘Kurt kuzu beraber gezer fikirler ayrı ayrı olmasa’ diye... İşte böyle hepsi bir araya gelse, anlaşma olsa, fikirler ayrı olmasa ne güzel olur. Çocuklarım elin memleketinde çalışacağına gelir buraya... Kazandığı 3-5 kuruşu yola, kiraya vermez, çoluk çocuk yerler burada.”
YARIN: ESKİDEN SİLAHLAR VARDI, ŞİMDİ DOĞA GEZİLERİ. TUNCELİ’DE DEĞİŞİMİN RENKLİ YÜZÜ DOĞA SPORLARI