Şehirde süreç sonrasında yaygınlığı ve sıklığı artan tek etkinlik de yüzme ve rafting değil. Barış süreci ile birlikte en büyük değişim doğa gezilerinde görülmeye başlanmış. Şehirde doğa gezileri düzenleyen Dersim Gezginler Grubu’ndan Malik Kaya umutla süreçle beraber nasıl gezilere katılanların sayısının 5’e katlandığını, rotalarına eskiden çatışmanın merkezinde yer alan bölgelerin eklendiğini anlatıyor.
“Hep kan, gözyaşı ile anılan bir memleketimiz var maalesef” diye söze başlayan profesyonel fotoğrafçı Kaya, bu imajı değiştirebilmek için fotoğraf makinesini almış, şehri gezmeye başlamış. “İnsanlar fotoğrafları görünce inanamadı. Adam yıllardır bu topraklarda yaşamış, büyümüş bilmiyor” diyen Kaya, önce bu fotoğraflar daha sonra sosyal medya üzerinde başlattıkları tanıtımlar ile doğa gezileri için talepler almaya başlamış. Fakat Kaya bu işe koyulduğunda bu doğa gezilerine katılanların sayısı şehirde yaşayan 20-30 kişi ile sınırlı kalıyor. Kuşların cıvıltısı, derelerin sesi, silahların sesini susturmaya yetmiyor.
Tüm tanıtımlar, çalışmalara karşın ne dışarıdan bir fazla kişi gezilere dahil edilebiliniyor ne de insanların yüreklerindeki korku, telkinlere karşın yatıştırılabiliniyor. Fakat bir gün şehrin en büyük hayali ufukta görünüyor. Barışın “B”si Tunceli’yi ve doğa gezilerini değiştirmeye yetiyor. 30 kişi oluyor 200 kişi... Artık gezilere tek katılanlar Tunceliler de değil üstelik... Komşu illerden ve hatta zaman zaman yurtdışından gelen turist kafileleri de bu gezilere katılmaya başlıyor.
Kayak da yapılır dağcılık da...
Şehirde doğa sporlarına ilgi duyanların yanısıra özellikle genç nüfusun da dilinden dökülen hep aynı: “Barış gerçekleşirse burayı sanayi ile kalkındırmaya kalkmasınlar. Bizim doğamız bizi doyurur. Burada doğa turizmi, doğa sporları ön plana çıkartılsın.” Kaya da aynı şekilde Tunceli doğasının hem kayak hem rafting hem dağcılık sporları için son derece elverişli olduğunu sadece bu konuda yatırımlara ihtiyaçları olduğunu söylüyor. Şu anda şehirde sadece 2 tane gezi grubu var. İstenilen ise tur acentalarının, Tunceli’yi ve eskiden girilemeyen yerleri gezi rotalarına dahil etmeleri... Festival zamanı şehirde yaşanan hareketlilik, gerçekten de Tuncelililerin anlattığı gibi burada doğa turizminin ne kadar gelişebileceğinin bir göstergesi. Mesela, nehir kenarında kurulan plajlarda plaj voleybolu oynayanlara sıklıkla rastlıyorsunuz.
Her yer piknik alanı
Süreç sayesinde “doğalarını yaşayabilenler” sadece gençler ve spora ilgi duyanlar değil. Aileler ise artık istedikleri her yerde piknik yapabildikleri için çok mutlular. “Eskiden sadece belli alanlarda pikniğimizi yapabilir, rahatça gezemezdik” diyen aileler “Artık tüm Tunceli bizim” diyorlar. Tunceli merkezde yaşayan, yaşamını tavuk besleyerek kazanan Sakine Yalçın da “Biz rahat rahat gezmek istiyoruz. Kim istemez? Eskiden hiç gezemedik, şimdi her yer daha sakin, biraz rahatladık, daha rahat istediğimiz yere gidebiliyoruz” diyerek süreçle birlikte aslında yeniden şehirlerine kavuştuklarını anlatıyor.
Bölgeye gelen turist sayısını artıran sadece doğa gezileri, spor faaliyetleri değil. Aleviliğe dair birçok kutsal mekânın Tunceli’de bulunması, süreçle birlikte inanç turizminde de bir hareketlilik yaratmış. Tunceli Cemevi Başkan Yardımcısı Uzun Mehmet, “Buraya Türkiye’nin dört bir yanından insan geliyor. Burada türbe çok, ermişler çok, ziyaretler var... Kurban kesmek için kalkıp geliyor insanlar” diyor.
‘Mayın tarlalarından geçecekler!’
“Karlı dağlar eteğinden, akar gider Munzur suyu... Ekine bereket katar, çağlar gider Munzur suyu...” Tunceli’nin kalbi Munzur’da akıyor. Adına türküler yazılan, efsaneler üretilen, 1938’de kan aktığı söylenen Munzur, Tuncelililer için geçtiği yere can katarak şehrin içerisinden kıvrılan kutsal bir su gibi... Fakat artık Tunceli’de Munzur’a dair kurulan cümleler de süreçle farklılaşmaya başlamış. Geçmiş unutulmasa da Munzur artık sadece kanla anılmıyor. Şimdi Tunceliler Munzur ve Pülümür nehirlerinin suyunda serinliyor, rafting yapıyor, kıyısında plaj voleybolu oynuyorlar.
Bodrum değil Tunceli
Aslında bunların hiçbiri Tunceli için yeni değil. Son yıllarda zaten her yaz başı gazetelerde, “Bodrum değil Tunceli” başlığını görmeye alıştık. Bugün değişen ise eskiden bu manzaralara sadece şehrin merkeze yakın noktalarında rastlanırken bugün Munzur ve Pülümür’ün geçtiği her noktada nehre girenlere, plaj voleybolu oynayanlara ve çok daha sıklıkla rafting yapanlara rastlamak mümkün. Temmuz ayı sonunda şehirde 13. Munzur Kültür ve Sanat Festivali devam ederken, Gençlik Danışma ve Sosyal Etkinlik Merkezi (GENÇSEM) bünyesinde 24 kişi, nehir kenarında rafting yapmaya hazırlanıyordu. Büyük kısmı hayatlarında ilk defa rafting yapacak gençler bir yandan son hazırlıklarını yaparken eğitmenleri, bundan sonra daha sık rafting düzenleneceğini söylüyor. İlginin yoğun olduğu rafting genellikle Tunceli-Ovacık karayolu üzerindeki Pilvenk köprüsünden başlayarak Mavi köprüde sonlanıyor.
Bot ve kürekle Mavi Köprü’ye
Barış süreciyle birlikte Tunceli’nin çevresindeki doğal güzellikler vatandaşların hizmetine girdi. Doğa yürüyüşleri, yüzmenin
yanı sıra İlginin yoğun olduğu rafting genellikle Tunceli-Ovacık karayolu üzerindeki Pilvenk köprüsünden başlayarak Mavi köprüde sonlanıyor.
Aliboğazı’nda doğa gezisi
Barış süreci ile birlikte ilginin artmasıyla Kaya bu defa “Aliboğazı’na gideceğiz” diyor. Yıllardır çatışma ile özdeşleşmiş, kimsenin ayak basmadığı Aliboğazı’na “doğa gezisi” düzenleneceğini duyan Tuncelililer, “Olmaz öyle şey” diyor. Dedikodular, gezi üzerine efsaneler kulaktan kulağa dolaşmaya başlıyor. “Nasıl olur yahu! Mayın tarlalarından geçecekler, anca yarısı geri döner” diyenler mi ararsınız, “Ciddi değillerdir” diye inanmayanlar mı? Fakat Kaya tüm bu söylentiler ve “uyarılara” kulak asmıyor ve 150 kişi çıkıyorlar yola... Yıllardır hiçbir sivilin girmediği Aliboğazı’na mayıs ayının ortasında çok da güzel geçen bir doğa gezisi düzenliyorlar. “Giderken bize, ‘Oradaki dere sizi götürür kimse geri gelemez’ dediler ama biz derenin içinden yürüyerek geçtik, yağmur da yağıyordu, çok güzeldi” diyen Kaya, özellikle bu gezinin Tunceli’nin geleceği için çok önemli bir adım olduğunu düşünüyor.
Tuncelili HES barajı istemiyor
Silahlar susunca geleceğini doğası üzerinden kurmayı planlayan Tunceli’de bu nedenle HES ve barajlara karşı da büyük bir mücadele veriliyor. Bu direniş sayesinde Gola Çetu ziyaretini sular altında bırakacak proje durdurulurken Tunceliler şehirlerindeki tüm HES ve maden ocağı projelerine karşı direnişe devam ediyor.
Belediye Başkanı Edibe Şahin kendileri için doğalarını korumanın neden bu kadar önemli olduğunu şöyle anlatıyor: “Biz Aleviyiz. Bizde su, hava, toprak, güneş kutsallıklardır. Alevilik insan ve doğanın uyumunun bozulmadığı, birlikte yaşamın kurulduğu, birbirinden rızalık alarak yaşamlarını sürdürdükleri bir inançtır. Bizde su hayattır. Doğa da böyle bir hayat bahşediyorsa bizim yapamız gereken de ona saygın yaklaşmaktır. İşte bunlar da doğayı bozmamaktan geçiyor. Burada yaşarken biz doğanın özüne dokunmadıkça doğanın bize kötü şekilde dönmediğini görüyoruz. Biz onun dokusunu bozmadık, birbirimizden rızalık alarak yaşamaya devam ettik. Dolayısıyla kutsallıklarımızın çoğu yeri geliyor su kenarında oluyor, yeri geliyor bir dağ bir ağaç da olabiliyor. Bir de Munzur bizim yaşamımızın devamı gibidir... Munzur’un hiç kirletilmemesi, bozulmaması gerekiyor, bu bizim geleceğe bırakacağımız en iyi kültürel miras. Çünkü bizim tarihimiz orada saklı... İnancımız orada saklı... Dersimliler bugün nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar, kutsallıkları burada olduğu için yılda 1-2 defa gelip burayı mutlaka ziyaret ederler. Bu tür kutsallıkların ortadan kalkması çok büyük bir travma yaratacaktır. Bir de tabii tarımsal topraklar suyun kenarındadır. Burası dağlık bir coğrafya insanların yaşamını sürdürebilecekleri tüm imkanlar ellerinden alınmış olacak. Bunların hepsi yeniden bir zorunlu göç demek.”
Burcu Ünal