Murat Kahraman, ilk kez 2005’te yayımlanan ilk romanı Çığlık’ta, anlatısının fonuna, 12 Eylül öncesi yaşanan sol içi şiddeti alırken, zulüm ve adalet kavramlarını irdelemişti.
Murat Kahraman, geçen yıl okuruyla buluşan ‘anı’ kitabı ‘Gökyüzünü Kaybeden Kartal’da, yakın tarihin en dramatik olaylarından birine, 38 kırımına dikkatleri çekmişti. Yazar; mektuplar, söyleşiler ve günlüklerden oluşan ‘Gökyüzünü Kaybeden Kartal’da Dersimli bir Ermeni ailenin, Hozatlı Gregoryan’ların trajik öyküsünü, ailenin hayatta kalan üyelerinin ağzından aktarmıştı.
ÇOK KATMANLI BİR ÖYKÜ
Murat Kahraman, 13 yıl sonra gelen ikinci romanı, ‘Bitmeyen Veda’da okurlarını yine acının kaçınılmaz bir yazgı haline geldiği Dersim topraklarında gezdiriyor.
Asker ve polis operasyonlarının günlük rutin haline geldiği Dersim’de, farklı cephelerde yürüyen türlü çatışmalar, savaşlar var.
En önemlisi de onca çatışmanın, yağan bombaların, sıkılan mermilerin, gece baskınlarının arasında yoksulluk ve umutsuzluk yorgunu sivil halkın varolma mücadelesi var. Görmezden gelinen ve ‘bizden ne kadar ırak o kadar iyi’ denen en büyük savaş bu.
Yazar, yüzyılların yorgunu bu Dersim’in pür melalini güçlü diliyle şöyle betimliyor, ‘Bitmeyen Veda’da;
“Dersim, yırtılmış bir deniz gibi sessizce uyuyordu. Terk edilmiş harabe evler, sahibini çağıran aç bir köpek gibi kayıp sesleri çağırıyordu. Evet, yıkılmış evler, başka bir deyimle harabeler! Ertelenmiş hayatların dilsiz tanıkları. Geride kalmışlığın ihmal edilmiş geçmişi. Kusup attığı hayatlar, bir rüzgâr gibi nerelere savrulduğu belli olmayan toz tanecikleri gibiydi…”
‘Bitmeyen Veda’yı, Partizancı Cemal’in, Şahin’in ve yoldaşlarının öyküsünü bu gerçeklerin ışığında okumak gerek.
At izinin it izine karıştığı coğrafyanın gerillaları, bir mezradan diğerine, bir yayladan ötekine, göğün yüzünden bir mezar taşına savrulurken an gelir bir şiirin gür sesiyle yenilerler kendilerini. Bu biraz da Dersim’de can veren genç özgürlük savaşçılarının ölüm fikrini nasıl aştıklarının da resmi gibidir;
Buradaki gökyüzünün altında/ ölümler,/ tutkulu bir sevgili gibidir/ ne insanı bırakır/ ne de vedalaşır kardeşim.
‘Bitmeyen Veda’, farklı boyutlarıyla irdelenebilir. İlk katmanda bir öç ve infaz öyküsü var. İçinde babası ve kardeşleri de katledilen Cemal’in bulunduğu Partizancıların, bu katliama muhbir, tetikçi ve hain olarak olarak katkı veren kişilerinin bulunup cezalandırılması öyküsü.
Kahramanların, av ve infaz sürecinde mücadele ve etiği üzerinde düşünmek için bol bol vakitleri olacaktır. Mücadele ettiğiniz güce karşı aynı zalimlikle mi karşılık vermelisiniz?
Haklı savaş, yanlış yöntemlerle kirlenebilir mi?
ACININ DAİMİ VATANI
Murat Kahraman’ın romanının bu ikinci boyutu, hain Çino’yu bulmayı umdukları yaylaya intikal ederlerken Cemal ve Şahin’in tartışmasının içeriğini de oluşturuyor;
“Bence o adi katili, ibreti âlem olsun diye ağaca asalım… İşlediği suçları da yazıp boynuna asalım.”
“Onu öldürmeyeceğiz yoldaşım…Önce sığındığı yakınlarının huzurunda adil bir şekilde yargılayacağız.”
“Ne yani öldürmeyecek miyiz?”
“Bilmiyorum… Onu infaz edersek ceza mı veririz, yoksa ödül mü veririz. Tam olarak ilmiyorum!”
Murat Kahraman, romanı boyunca farklı sorularla düşer mutlak gerçeğin peşine…
İnsan adaletten uzaklaşır ve zalimleşirse ne kadar insan kalabilir?..
Adalet, göreceli ve bir nedene bağlı olarak mı var olur? Yani adalet, başımız sıkıştığında terk edebileceğimiz, “Ama o / onlar da bunu fazlasıyla hak etmişti” diyerek kendi zulmümüzü yaratmamıza izin verir mi?
Romanın üçüncü boyutunda, Dersim’in makus kaderi bağlamında tarihin tekerrür edilişi ile ilgili.
Dersim Kırımı sürecinde yaşanan olayların benzerinin neredeyse aynı biçimde tekrarlanıyor olması, roman boyunca Murat Kahraman’ın vurgulamak istediği önemli bir noktadır.
Koşullar hiç değişmemiştir. Güçlü, kullandığı yöntemleriyle de aynıdır, uyguladığı şiddet ve zulümle de!
Bu tarihsel gerçeklik, Bitmeyen Veda’nın üçüncü boyutunu oluşturur.
Her şeye inat aşk!
HER ŞEYE İNAT AŞK
Bunlara ek olarak, insanoğlunun nefes aldığı her bir an hissettiği, umutlu beslediği, bir adım ötesine kendini taşıyacak gücü yaratan ‘aşk’a dairdir.
Cemal’in Şare’ye beslediği umutsuz aşk.
Ancak bu aşkın umutsuzluğu, iki seven gencin birbiriyle olan ilişkisinde değil, ortamın, hayatın ve sorumlulukların onları sürüklediği hayatın bizzat kendisiyle ilgilidir.
Bir yarın olacak mıdır? Yarınlara sağ salim çıkılırsa, hayatın bir yerinden tutunup aşkı yaşamak mümkün olacak mıdır?
Bu, hayatını ideal bir gelecek için feda etmiş dağlarda kendini özgürlük savaşına veren devrimci gençlerin, yüreklerinin en tenha yerlerinde gizlediği, soğuk gecelerde ona sarılarak dayanma gücü aldıkları en insani güçtür.
Kısacası, ‘Bitmeyen Veda’, dili, yaşattığı heyecanı, yarattığı duygusallığı, gerçekliği ve umuda dair verdiği mesajıyla iddialı bir roman.
İLKER GEDİZLİ