82 yıl önce Dersim askeri harekatı sırasında yakalanarak Elazığ Buğday Meydanı'nda idam edilen Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin ve diğer 5 arkadaşının mezar yerleri aradan yıllar geçmesine rağmen halen bilinmiyor.
Seyit Rıza’nın mezar yerinin bulunması için aile ile birlikte yıllardan beri hukuk mücadele yürüten Av.Cihan Söylemez, 1938 yılında yaşanan Dersim katliamı, Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerlerinin bulunmasına yönelik açılan davaların, yargının siyasallaşması nedeniyle kapatıldığını söylüyor.
Seyit Rıza ve arkadaşlarının 15 Kasım’da idam edilmesi nedeniyle açıklamada bulunan Av.Cihan Söylemez, Dersimlilerin her yıl bu tarihte kendilerine yapılan haksızlık ve soykırımı anmak için Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde anmalar gerçekleştirdiğini ifade etti.
1938 Dersim katliamı ile ilgili hukuksal anlamda önemli gelişmeler yaşandığını belirten Söylemez, “Hukuki süreç açısından bakıldığında Dersim davası ne aşamada buna değinmek gerekiyor. Dersim jenositti ile ilgili yürüyen belli başlı davalar var. Bu davaların birçoğunun avukatlığını yürüttüm, bunlardan en somutu ve en netice alınabilir davalardan biri olan ama daha sonra yargının siyasallaşması sonucu önü kapatılan davalardan bir tanesi de Dersim’in Hozat ilçesinde bulunan Sekasur köyündeki davaydı. Orda Ağuçan ocağına mensup olan Dersimli iki aile katledilmişti. Biz Hozat Cumhuriyet Savcısı’na müracaat etmiştik, akabinde de uluslararası protokole uygun bir şekilde hukuka uygun bir şekilde bağımsız tarafsız uzman bilirkişilerin adli tıp uzmanların eşliğinde kazı çalışması yürütülmüş orada katledilenlerin çoğunluğunu çocuk yaşlarda olunduğu DNA raporlarıyla ispat etmiştik”dedi.
“Dersim’de isyan olduğu tezi çöktü”
Dersim’de isyan olmadığının devletin yetkili kurumları tarafından ortaya çıkarıldığını ifade eden Söylemez, “Dolayısıyla orda ortaya çıkan hukuki veri adli tıp raporu neyi çökertti, resmi tarihin Dersim’de bir isyan olduğu tezi çökertmiş oldu. Resmi tarih çünkü bir bütün olarak Dersimlileri isyankâr kategorisine koyuyor ve milli egemenlik hakkı çerçevesinde Dersimlilerin maruz kalmış olduğu şiddeti ve soykırımı meşrulaştırmaya çalışıyordu. Ama Hozat Sekasur köyü davası bunu adli tıp raporlarıyla ortadan kaldırmış oldu. Dersim’de aslında masum insanların katledildiği bunu bir soyut söylem olmadığı bizzat devletin kendi mahkeme savcılık ve adli tıp aracılığıyla yaptığı soruşturma sonucunda ortaya çıktı”diye konuştu.
“Yargının siyasallaşması Dersim davasını olumsuz etkiliyor”
Açılan davalarda önemli bir yol kat edildiğine dikkat çeken Avukat Cihan Söylemez, “Dava bu açıdan emsal nitelikte bir davaydı, ardından Nazımiye ilçesinde de aynı şekilde toplum mezar açılması için bir müracaat yapıldı bununla ilgili de bir süreç kat ettik ama şuanda yargının ne yazık ki siyasi olarak bir baskı altında olmasından kaynaklı, tarafsızlık boyutunda olmamasından kaynaklı olarak bir ilerleme ne yazık ki kaydedemiyoruz ve şuan dosya derdest, toplu mezar yerine ilişkin bir kazı çalışma yapılmış değil, ön hazırlık yapıldı ama ne yazık ki sekteye uğradı. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi de devlette iki hakim kanadın olması, biri dinci biri milliyetçi kanadın yer yer bu dindar kanadın bazen liberal bir şekilde davranışı olabiliyor, ama genelde hakim kanat Türk milliyetçisi, bu kanadın yargı üzerindeki tesiri hissedilebiliyor ve bu gibi konularda yüzleşmenin önü de bundan ötürü kapanmış oluyor”
“Cenazelerin verilmemesi insan hakkı ihlalidir”
Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri ile ilgili davayı AHİM’e taşıdıklarını ifade eden Söylemez, “Bununla ilgili süreçte İdare mahkemesinden, Danıştay mahkemesinden ne yazık ki olumsuz cevap gelmişti şuan anayasa mahkemesine kadar intikal etmişti. Esasında anayasa mahkemesine intikal eden süreçte avukatlığını yürüttüğüm Seyit Rıza davasında anayasa mahkemesi için şunu söyleyebilirim: Devlet Seyit Rıza’yı asmıştı, devlet Seyit Rızayı yargıladı ama Seyit Rıza’nın naaşına ilişkin ve nüfus kayıtlarına ilişkin ilginç bir şey var. Nüfus kayıtlarında Seyit Rıza’nın izine rastlanmıyor. Diğer bir yandan devlet aradan geçen süre zarfından naaşını iade etmiyor. Halbuki devletin bu konuda bir mükellefiyeti var. Evet. Sen bir kişiyi aldın yargıladın, onunla ilgili bir hüküm verdin ve idam ettin ama idam ettikten sonra onun naaşı üzerindeki tasarruf yetkisi devlette değildir, onun naaşının aileye verilmesi bir insan hakkıdır. Çünkü bir mezar yerinin olması ailenin mezar başında dua etmesi geleneklere göre defnetmesi bir insan hakkıdır. Bu insan hakkı ihlali geçen yüzyıldan bu yüzyıla kadar sarkmış durumdadır. Bununla ilgili Anayasa mahkemesine yaptığımız müracaatta Kıbrıs’ta Varnova davasını emsal göstermiştik. Varnova davası harekâtı sırasında ailelerinden 15 kişi kaybeden yakınları Türkiye’ye müracaat ediyor. Bu müracaat ile ilgili Türkiye olumsuz bir gelişim kaydedince aile AHİM’e gidiyor. AHİM’de Türkiye’yi mahkum ediyor. Dolayısıyla devlet bir naaşı iade etmiyorsa dahil naaşın başına ne geldiğine ilişkin resmi bir şekilde 1937 Kasım’da asılan Dersim ileri gelenleri ile ilgili aile fertlerine ve kamuoyuna bilgi vermelidir. Bunun yerine getirmediği her dakika insan hakları ihlali devam etmektedir”
“Seyit Rıza davasını AHİM’e taşıdık”
İç hukuk yollarının tıkanması nedeniyle Seyit Rıza davasını AHİM’e taşıdıklarını dile getiren Söylemez, “Anayasa mahkemesinin aslında bu eksen doğrultusunda bir karar vermesi gerekirken anayasa mahkemesi ne yazık ki bizden o dönem Seyit rızanın nüfus kayıtlarına ilişkin çeşitli veriler istemiştik bizden bunları çeşitli muhtarlıklardan soy şemasını gösterir şekilde bulup anayasa mahkemesine sunmuştuk. Aynı zamanda anayasa mahkemesinden Seyit Rıza’nın yargılanma dosyasının bir suretinin de biz verilmesini istemiştik ama bu taleplerimizin hepsi anayasa mahkemesi reddetti ve dosya şu anda AHİM’e intikal etmiş durumda. AHİM’de nasıl bir karar çıkar bilemem ama şunu kesinlikle diyebilirim ki süre gelen ihlal, AHİM’e aykırılık arz ediyor hem de AHİM’in Varnova kararında olduğu gibi önceki kararlara da aykırılık arz ediyor. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde Türkiye’nin AHİM’de mahkum olacağını düşünüyorum. Türkiye’nin kendi vatandaşlarını yormak ve daha fazla acı çektirmek yerine hukuki ve siyasi olarak bir yüzleşmeyi kendine rehber edinmesi halinde bu işin daha rahat çözüleceğini düşünüyorum ”dedi.
Haber: Ali Haydar Gözlü