Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in çağrısıyla “alt işveren [taşeron] uygulamasında karşılaşılan sorunlar ve çözüm önerileri”ni görüşmek üzere, ilki 1 Kasım’da, ikincisi 15 Kasım’da olmak üzere iki hafta arayla işçi ve işveren temsilcileri ve bazı siyasi parti temsilcilerinin katılımıyla iki toplantı yapıldı.
İlk bakışta, taşeron uygulamasından kaynaklanan onlarca soruna çözüm üretmek üzere yapıldığı izlenimi veren bu toplantıların asıl amacının mevcut yasada bazı rötuşlar yaparak işverenler açısından bazı engelleri ortadan kaldırmak olduğu toplantıya katılan sendika üst örgütlerinin kamuoyuna verdiği bilgiden anlaşılıyor.
Kamuoyuna yansıyan bilgiye göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun taşeronlaşmayla ilgili maddesinde yer alan “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenle uzmanlık gerektirme” koşulunun değiştirilmesini tartışmaya açmıştır. Oysa mevcut İş Kanunu’nun ikinci maddesinde yer alan koşul, hem işlerin sadece bir bölümünün taşerona verilebilmesi için aranan bir koşuludur; hem de “muvazaalı” yani hileli uygulamalara karşı bir uyarı niteliğindedir. Diğer bir deyişle, yasanın tırnak içindeki koşulu, muvazaa durumunda taşeron işçilerin asıl işverenin işçisi haline gelebilmesine dayanak sağlayan bir tür güvence niteliğindedir. Örneğin temizlik işçisi olarak hastanede çalışan bir taşeron işçisine temizlik işleri dışında hasta taşımak, serum değiştirmek, oksijen tüpü takmak gibi asıl iş kapsamındaki işlerin de yaptırılması mevcut durumunda muvazaaya neden oluyor. Bazı örneklerde bu durum, taşeron işçilerin asıl işverene bağlı hale gelmesiyle sonuçlanabiliyor; genel olarak ise taşeron işçisine kendi işi dışında işler yaptırılmasını engelleyen bir sigorta işlevi de görüyor.
Açıkçası, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın çağrısıyla yapılan toplantılarda öne sürülen öneri, yasanın uygulanmasını sağlamak ve yasaya uymamaktan kaynaklanan sorunların gelecekte ortaya çıkmasını önlemek amacını taşımadığı; aksine, yeri geldiğinde asıl işin de taşeron işçilere yaptırılmasında sorun yaratan tırnak içerisindeki cümlenin yasa meninden çıkarılarak taşeronlaşmanın önündeki engellerin ortadan kaldırılması amacını taşıdığı anlaşılıyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, kasım ayı başındaki ve ortasındaki toplantıyı “Taşeron işçiliği konusu çözülmeli çünkü orada gerçekten emeğin sömürüsü var” demeciyle (26 Ekim 2012/Radikal) birkaç hafta öncesinden haber verdiğinde; muhtemeldir ki taşeron emekçilerin büyük kısmında olumlu beklentiler yaratmıştı. Ne var ki, toplantıda ortaya çıkan yukarıda özetlemeye çalıştığımız genel eğilim üzerinden meseleye yakından baktığımızda taşeron emekçilerin beklentileri büyük olasılıkla hüsranla sonuçlanacak gibi.
Bakanı’nın dediği gibi, taşeron uygulamalarıyla “ortada ciddi bir emek sömürüsü var” ve bu sömürünün tüm çalışanlara yayılma yönünde olup olmayacağı şu sıralarda taslak halinde olan “taşeron yasası”nın önümüzdeki günlerde meclisten nasıl geçirileceğiyle yakından ilişkilidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın verilerine göre, son on yılda taşeron emekçi sayısı dört kat artmış ve 2011 verilerine göre kamuda ve özel sektörde toplam 1,6 milyon kişi taşerona bağlı istihdam edilmiştir (27 Temmuz 2012/Zaman). Yasa tasarı toplantıdaki eğilim doğrultusunda yasalaşırsa, bu sayının kat be kat artacağı ve artık “ne iş olursa yapan” milyonlarca taşeron emekçisinin yaşadığı bir “Taşeron Cumhuriyeti” olma yönünde 2023 hedefine doğru ilerleriz…
Servet GÜN
Tunceli Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Çalışma Ekonomisi Bölüm Başkanı