Metin ve Kemal Kahraman kardeşler, 3 Şubat’ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde dinleyicileriyle buluşacak. 2018’in ilk konserini verecek olan kardeşlerden Kemal Kahraman’la konser vesilesiyle ülkedeki güncel gelişmeleri ve bunların sanata yansımalarını konuştuk. Çok karanlık bir dönemden geçildiğini söyleyen Kahraman, “Zor dönemde bir birimizin varlığına sevinip daha sıkı kenetleneceğiz” dedi.
Türkiye’de 2018 yılının ilk konserini İstanbul’da yapacaksınız. Tekrar İstanbul’da dinleyicinizle buluşacaksınız. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?
Metin’in rahatsızlığı dolayısıyla 1 yılı aşkın süredir ufak-tefek istisnalar dışında konserlere gitmiyorduk. Şimdi Metin daha iyi; ağır ağır yeniden sahneye çıkacağız. Gerçekleştirmek istediğimiz bazı sahne ve albüm işleri var, onlara yoğunlaşacağız. Uzun yıllardır olgunlaştırdığımız yeni şarkılarımız ve derlemelerimiz var; bunları biran evvel dinleyici ile paylaşmanın gayreti içinde olacağız.
Dinleyicilerimize ilgileri için çok teşekkür ederim; eminim uzun zaman sonra Kadıköy’de güzel, sıcak bir ortamda şarkılarımızı yeniden söyleyeceğiz. Bu karanlık ve zor dönemde bir birimizin varlığına sevinip daha sıkı kenetleneceğiz.
KARANLIK BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ
Türkiye’de yaşamın her alanında olduğu gibi özellikle son dönemlerde sanat ve kültür alanı siyasal iktidarın baskılarından fazlasıyla nasibini alıyor. Siyasal iktidarın sanat alanında baskısının giderek artırmasını nasıl yorumlarsınız?
Çok karanlık bir dönemden geçtiğimiz şüphe götürmez. Hatta geçiyor muyuz, yoksa karanlıkla tamamen siliniyor muyuz orası da belli değil. Biz yine de geçiyoruz diyelim de iyimser konuşmuş olalım. On binlerce akademisyen, sanatçı, gazeteci, öğretmen bir kararla işsiz bırakılıyor, yüzlercesi cezaevine tıkılıyor, binlercesi sürgün yollarına düşüyor. Böylece zaten yoksul olan ülke bütün değerlerini çarçur ederek daha da yoksullaşıyor; kendi kendini kemiriyor, kendi insanlarının ensesinde boza pişiriyor, bütün gücüyle onlara dünyayı dar ediyor. 90’lardan itibaren organize edilen bir karanlık artık sokakları, mahalleri, şehirleri, devlet dairelerini zapt ediyor. Erkeklik, yiğitlik, mertlik adına, güya şeref, namus adına kadınlar sokak ortasında öldürülüyor, taciz ediliyor; devlete emanet edilen çocuklar yurtlarda, kuran kurslarında iğrenç saldırılara maruz kalıyor; diğer taraftan aynı cahillik vatan, millet, Sakarya, şehit, gazi edebiyatıyla faşizan bir saldırganlığı model olarak dayatıyor. Gerçekten akıl, izan, vicdan yoksunu bir zamandayız. Sevgisizlik, cehalet, şiddet ve güç müptelası nobranlık her yerde hüküm sürüyor, rağbet ve itibar görüyor. Neye isyan etmemiz gerektiğini şaşırıyoruz; o kadar azız ki, isyan edip neyi, kimi değiştireceğiz ümitsizliğiyle öyle bakıyoruz.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL ve OHAL’e bağlı olarak çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerle ülke yönetiliyor. Diğer yandan 20 Ocak’ta Suriye’de Afrin’e yönelik bir askeri operasyon başlatıldı. Savaşa karşı barışı savunan sanatçılar ve aydınlar, siyasal iktidarın ve iktidara yakın basının hedefi durumda. Siyasal iktidarın baskı ve yasaklarına maruz kalmış bir müzisyen olarak, özetle yaşanan bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gerginlik, “kontrollü darbe”, “kontrollü savaş”... vb yöntemler gündemde. Bunlar, hantal ve savaş eksenli kurumların varoluşunu meşrulaştırmanın zorunlu enstrümanlarıdır. Her zaman bir dış tehdit olmalıdır, çünkü içeride hamaset meşrulaştırılır, “Vatan, millet, Sakarya” en büyük gerçeğe dönüştürülür. Cahilin gıdası hamasettir; böylece bir gürültü patırtı ortamında alan memnun, satan memnun bir durum oluyor. Dolayısıyla onlar için hamaset dışında, hakikatleri söylemek bir yana kendine ait bir cümle kurmak bile tehlikelidir.
Bu yüzden tiyatro oyunları yasaklanıyor, tabipler odası yöneticileri kurumsal sorumlulukları gereği yaptıkları açıklamaların hemen ertesi günü apar topar gözaltına alınıyor, düzenli olarak her gün 200-300 kişi internet ortamında yaptıkları paylaşımlar bahane edilerek ev baskınlarıyla terörize ediliyor.
SON KALE OLARAK SANATA SIĞINMAK LÂZIM
Baskı ve yasakların arttığı, toplumun nefes borularının adeta tıkandığı bir ortamda, sanatın özellikle alanınız olan müziğin nasıl bir işlevi olmalı?
Bugün ne sözün, şiirin, romanın, müziğin, ne de bilginin, marifetin değeri var. Tek değer para ve zorbalık. Doğrusu geçmişin masalları, ağıtları, şarkıları, aşk hikâyeleriyle uğraşıp avunuyoruz, dahası nefes almaya çalışıyoruz. Herkese tavsiye ederim; masallara, şiirlere, şarkılara, dualara, ağıtlara, çocuk kitaplarına yönelsinler. Şahmaran, Gılgameş, Momo okusunlar. Yanlış anlaşılmasın gerçeklerden kaçmak için değil, tam tersine her gün yüzlerce medya organından aynı anda pompalanan yalanları aşıp gerçeğe dokunabilmek için. Bugün sanat, insan kalabilmek için sığınabileceğimiz son kaledir; dağlar henüz zapt edilmediği zamanlar yani belki 100-200 sene öncesine kadar her zaman zulmün baskısından kaçabilmenin mekânını sunuyordu. Ama artık dağları da zaptettiler; hiç ayaklarının değmediği dorukları bombalıyorlar, zehirliyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar. Bu yüzden artık özgür kalabilmek için sınırlar arasında gelip gitmeye alışmak ve son kale olarak sanata sığınmak lazım.
ÇOK ÖĞRETİCİ VE ŞAŞIRTICI BİR SÜREÇ OLDU
Uzun bir zamandır üzerinde çalıştığınız Dersim ağıtlarını müzikseverlerle ne zaman buluşturacaksınız?
Dersim sözlü kültür birikimini örnekleyen dokümanter ağırlıklı hiçbir çalışmamız dinleyicimize bir bilgiyi aktarma amacıyla başlamamıştır. Mesela Çeveré Hazaru, Şahmaran vb. albümlerde olduğu gibi aslında kendi sorularımıza bir cevap arayışı olarak başladık. Yani cevaplarla değil, sorularla başlıyor. Bizim için de nereye çıkacağı, nereye bağlanacağı belli olmayan bir araştırma, öğrenme süreci olarak yaşanıyor. Dolayısıyla 6-7 yıldır üzerine çalıştığımız Dersim politik ağıtları, bir taraftan yeni keşfettiğimiz ağıt, taşlama örnekleriyle diğer taraftan açığa çıkan tarih ayrıntılarıyla uzun ama çok öğretici ve şaşırtıcı bir süreç oldu.
Çalışma I. Dünya savaşından günümüze Dersim politik tarihini kronolojik olarak ağıtlar üzerinden okuma iddiasıyla başlarken 2 tanesi beste olmak üzere toplam 8 örnek eser icrası ve bunların hikayelerini anlatan bir kitapçık hedefliyorduk. Şimdi 13 ağıtımız ve yaklaşık 250 sayfalık kitabımız var. Son düzeltmelerimizi yapıyoruz; grafik, matbaa ilişkilerini araştırıyoruz; yani en geç 2 ay içinde çıkacağını umuyorum.
KÜBA’YA GÖNDERMEK İSTİYORUZ
Ağabeyiniz Metin Kahraman’ın sağlık durumu nasıl?
Bu vesilesiyle Metin’in sağlığı ile ilgili de merak edenlere biraz bilgi verelim. Metin’in 6 aylık kemoterapi süreci sağlıklı bir şeklide tamamlandı; şimdilik hastalık yenildi. Her 3 ayda bir hastalığın durumu yeniden tahlil edilecek.
Ayrıca gerekli girişimleri yapıp biz de Arif Sağ hoca gibi Küba’ya göndermek istiyoruz Metin’i. Arif Hoca’nın televizyondaki çocuk sevincini görünce biz de heveslendik. Şaka bir yana ama Küba’nın özellikle tedavi sonrası koruyucu aşı konusunda çok başarılı deneyimleri var. Şimdilik araştırıyoruz, bir prosedür var, ona göre doktorlar ve karşı taraftaki hastane tarafından uygun görülürse kısa dönem içinde gidecek.
KONSER 3 ŞUBAT’TA
3 Şubat'ta Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde yapılacak olan konser saat: 20.30’da başlayacak. Konserde Kahraman kardeşlere, viyolada Umut Kahraman, kemanda Ahmet Tirgil eşlik edecek. Konserde, eski çalışmalarının yanı sıra yeni çıkacak olan albümden de eserler seslendirecekler.
Şerif KARATAŞ